10 Ekim 2018 Çarşamba
Sosyal Sermaye 3 - Eğitim
Sosyal Sermaye 3 - Eğitim
Günümüzde eğitim insanları yalnızca bir iş gücü olarak görür. Kapitalizmin gözünde eğitim iş gücüne katılacak bireyler yetiştirmek için bir araçtır. Aileler çocuklarını okula tek bir sebeple gönderirler. Yüksek maaşlı bir işte çalışabilsin diye. Bu yüzden çoğu insan nefret ettiği işlerde çalışmak için nefret ettikleri dersleri çalışarak bir ömür tüketirler. Ne yaparsa yapsın başaramayanlar ise önce okulda başarısız sayılarak dışlanır daha sonra ise toplumda itibarsızlaştırılır. Bu bir çok insanı yalnızlığa , suça , ya da bir takım aykırılıklara sürükler.
Eğitimli insan olmak ya da olmamak arasında ki fark özellikle matematik konusunda başarınız ile belirlenir. Belki biraz dil bilgisi biraz coğrafya da bilirseniz artık siz eğitimli bir insansınız. İnsanlık namına hiç bir şey bilmeseniz de olur. Mesela sizin görüşünüzden matematik dil gibi şeyleri bilmeyenleri cahil halk diye kendinizden aşağı tutabilirsiniz. Bu sizin hakkınızdır. Kimse sizi yadırgamaz.
Esasen eğitim insanı daha iyi bir insan yapmak için verilmelidir. İnsan zıtlıkları bir arada barındırır. Vaktiyle bir çadırın önünde biri siyah biri beyaz iki köpek sürekli kavga edermiş. Bir gün oradan geçen biri çadır sahibini ziyaret etmiş. Kapıda kavga eden köpekleri görmüş ve sormuş:
-Hangisi kazanıyor ?
Çadır sahibi cevap vermiş :
- Beyaz olan iyiliği siyah olan kötülüğü temsil ediyor ve ben hangisini daha çok beslersem o kazanır !
İnsanı kötü yapan kötü davranışlara kötü güdülere yol / izin vermesidir. İnsanı iyi yapan kötü güdülerine karşı koymasıdır. Bunun ilk adımı neyin iyi neyin kötü olduğunu bilmektir. Fakat son yüzyıldır özellikle teknolojinin gelişmesi ile birlikte kapitalizm tek bir şeyin iyi olduğunu söyler. Zenginlik iyidir fakirlik kötü ! tüm diğer davranışları yarattığı sonuca göre değerlendirir. Mesela eğer bir kişi alçak gönüllü ve tevazu sahibi olup da fakirse şöyle denir ; bu kadar da mütevazi olunmaz! Eğer bir kişi kibirli ve hatta deli olup da zengin olduysa şöyle denir ; adam tam bir dahi ! örnek insan !
İnsanın doğal olarak sahip olduğu eğilimler vardır. Mesela kibirlenmek yani kendini başkalarından üstün görmek. Ya da cinsi şehvetler , para ve güç sahibi olmak gibi arzularımız vardır. Eğer bunları kontrol altına almazsak en sonunda vahşi hayvanlara dönüşürüz. Ki günümüzde olan budur. İnsanoğlu vahşi bir hayvana dönüştü. Basitçe tüm dünyada suç oranlarına cinayetlere özellikle çocuk cinayetlerine bir göz atmanız yeterli. Süren savaşlarda yapılan iğrençlikleri hastahane ve okul bombalamalarını saymıyorum bile.
İşte eğitim insanın bu güdülerine karşı nasıl koyacağını nasıl daha iyi bir insan olacağını anlatmalıydı. Elbette günlük hayatını ikame edecek kadar matematik yönünü bulacak kadar coğrafya ve işlerini görecek kadar fenni ilimler fizik kimya öğretilmeli ama bunlar amaç değil hayatta kalmamız için araç olarak öğretilmeli. Asıl bilgi ahlak ana başlığı altında birbirine saygılı , birbirine güvenebilen verdikleri sözlerin kıymeti olan t ve yeri geldiğinde diğerlerinin acılarını ve zorluklarını çıkar gözetmeden paylaşabilen birbiri ile yardımlaşabilen bireyler yetiştirmek olmalı. Aile komşuluk , akrabalık gibi konularda hak ve hukuklar öğretilmeliydi. İşte bu ekonomik olarak güçlü bir sosyal sermaye olurdu. Fakat kapitalist sistemde tüm bunların yerine verilen tek başına ne pahasına olursa olsun zengin yani "başarılı" olmanın yolları.
Esasen bu kapitalizmin doğduğu topraklarda dini bir temeli olan bir görüş. Hristiyanlığın bir kolu olan Protestanlıkta eğer kişi zengin ve ünlü değilse cenneti hakedemeyeğine inanılırdı. Yine Katolik kilisesinde cennetten arsa satması bunun bir başka versiyonudur. Avrupa'nın her yerinde yükselen şatolar , kaleler gösterişli yapılar bunun bir dışa vurumuydu. Bir başka açıdan bakıldığında ciddi bir gelir eşitsizliğinin izleridir. Yani sınırlı miktarda seçkin birileri diğerlerinin hakkını yiyerek zengin olur ve bu zenginliğini ihtişamlı yapılar ile tescil eder. Mesela Anadolu da bunu göremezsiniz. Devlet dışında ihtişamlı yapılar yoktur. En büyük yapılar han, hamam cami gibi herkesin kullanımına açık olan yapılardı. Buda gelir eşitsizliğinin olmadığı dolayısı ile zenginliğin eşit olması mümkün değilse de adil dağıldığına bir işaretti.
Ne yazık ki günümüzde medeniyet ve insanlık namına gösterilen eserler Avrupa'nın adaletsiz gelir dağılımının açık bir nişanı olan şato ve sarayları bahçe ve binaları olarak gösterilir. Halbuki şatolar ve gösterişli bireysel yapılar birilerinin haksız ve aşırı zenginleşmesinin açık kanıtıdır. Medeniyet kalıntıları olarak gösterilmeleri ise Kapitalizmin tamamen benimsenmesinden ileri geliyor.
Daha acı olan ise neredeyse bir asırdır herkesten çok zengin ol ! "gizli" sloganı ile eğitiliyoruz. Dünya klasikleri diye okuduklarımız avrupanın klasikleri, müzikten edebiyata resimden siyasete kadar hemen hemen bütün alanlarda zihinlerimiz işgal edilmiş durumda.
Bizim topraklarımızda daha önce homo-economicus adlı yazımda alıntıladığım üzere birbirine güvenebilen, yardımlaşan, zengin ve fakir arası uçurumun aşırı olmadığı kimsenin çok uç fakirlik yaşamadığı bir toplum vardı. Ve bu eğitimlerin kaynağı İslamdı. Batı da ki çoğu kötülüğün sebebi Hristiyanlık iken burada tüm iyi şeylerin kaynağı İslamdı. Fakat batılılar Hristiyanlığı bir din olarak görüp geri kalmışlığı gelir adaletsizliğini üst başlık olarak dine bağladılar. Ve dinin etkilerini toplumsal bazı işlerden çıkarmaya çalıştılar. Burada onları takip edenlerde içini açıp hangi din demeden dini toplumdan ayırmaya gayret ettiler. Ve ekonomik ve sosyal olarak yıkıcı etkileri olacak kadar da başardılar.
Avrupa da bunun etkileri ise bizde ki kadar yıkıcı gözükmüyor. Ama sadece gözükmüyor hepsi bu! İnanılmaz bir illüzyon bu çünkü daha 60 sene önce 2. Dünya Savaşında birbirlerini acımasızca boğazladılar mamafih sanki Avrupa'da inanılmaz bir barış varda burada Türkiye'de Ortadoğu'da yüzyıllardır kan savaş ve gözyaşı varmış izlenimi hepimizin zihninde.
Nazi toplama kampları
Halbuki 2. Dünya Savaşından da yakın bir tarihte Yunanistan da İspanya da İngiltere de ciddi iç çatışmalar ve dahi savaşlar vardı.
İspanya İç Savaşında ölüm Mangaları
Ya da Amerika daha 50 yıl önce siyahiler otobüste beyazlara yer vermek zorundaydı.
ABD'de 1 aralık 1955 yılında Beyazların oturacağı yere oturduğu için tutuklanan Rosa Parks. Böylesi bir ırkçılık ve zülüm İslamın hakim olduğu herhangi bir yerde hiç olmuş mu !?
Ve bu her nasıl oluyorsa insan hakları, demokrasi gibi kavramlar üzerinden gelişmiş refah düzeyi yüksek ülkeler olarak bize hedef yapılmışlar! Özellikle 2. dünya savaşının hemen ardından başlayan ve 1990'lı yıllara kadar devam eden soğuk savaşta tüm dünya da bir yanda kapitalistler diğer yanda komünistler tüm dünyayı sessizce kana buladılar. Silahlar vererek, yayınlar yaparak ve kışkırtarak hemen hemen bütün ülkelerde iç çatışmaları desteklediler. Soğuk savaş belki sıcak çatışmadan daha çok can aldı. Ve tıpkı birinci dünya savaşından önce yaptıkları gibi bir çok ülkenin kaynaklarını zenginliklerini sistematik olarak sömürerek ya da daha doğru bir ifade ile çalarak kendi ülkelerine götürdüler. Arkalarında enkaz halde toplumlar ve topraklar bırakarak.
Ve şimdi onlar kalkınmış, ileri toplumlar olarak bizim varmak istediğimiz olmamız gereken idollerimiz olarak bize gösteriliyor. Eğitim sistemlerimizi bu vahşi insanlara benzetmeye çalışıyoruz. Giyimimizi evlerimizi , ilişkilerimizi ve son olarak dinimizi bu insanların sahip olduklarına benzetmeye çalışıyoruz ! Onlar gibi olmak için!
Bir yıl Macaristan'da yaşadım. Başkenti Budapeşte de. Hayatımda bu kadar evsiz insan görmemiştim. Gittiğim başka ülkelerde de aynı şeyleri gördüm. Kimsenin umursamadığı binlerce evsiz kadın erkek ve hatta çocuk. İntihar oranları inanılmaz yüksek, antidepresan kullanımı aşırı yüksek, obezite , nufüsün önlenemez düşüşü ve bazı göz önünde olmayan iç gerilimler mevcut. Mesela İtalya'nın birliği İspanya'nın birliği uzun vadede korunamayacak gibi duruyor. Mesela en son kuzey Irakta ki Kurdistan Referandumuna olan aşırı tepkileri kendi ülkelerinde olacak olası ayrılıkçı hareketlere bir ayar çekmek içindi.
Aslında gören gözler için her şey apaçık ortada. Mesele yeraltı edebiyatı denilen bir akım var kitaplara meraklı olanlar bir kaç kitap okuyabilir bu akımdan. Eminim dehşete düşeceksiniz. İsveç , Norveç gibi parmakla gösterilen ülkelerde dahi nasıl bir kimlik krizi. anlam arayışı ve buhran var görebilirsiniz.
Ve işte geldiğimiz nokta da eğitim sistemi insanı insan yapan tüm iyi özellikleri bir kenara koyarak sadece fenni ilimler etrafında tabiri caizse çalışacak sorgulamayacak köleler yaratmak için veriliyor. Meslek elbette önemli üretmek çalışmak elbette önemli ama bunlar dayatma ile değil ihtiyaç oldukça yetenekli ve istekli olanlar tarafından bir şekilde yapılır. Bunun için insanları bütün gün bir odanın içine hapsetmemize gerek yok. Yerinde bizzat tecrübe ederek meslek öğrenilebilir. Geliştirmek isteyenler için okullar açılabilir.
Sonuç olarak güçlü bir ekonomi refah içinde bir toplum için eğitim insanlara daha iyi bir insan olmayı öğretmeli. En temel eğitim dürüstlük , yardımlaşma , toplumsal sevgi ve güveni anlatmalı.
Daha iyi bir sistem ile değil daha iyi insanlar ile huzurlu, gelişmiş ve barış içinde bir dünya olur!
8 Ekim 2018 Pazartesi
Demokrasi ve Kapitalizm
Demokrasi ve Kapitalizm
Daha önce Homo- economicus ve Demokrasi adlı gönderimde demokrasinin kapitalizm teori ve kaynak açısından ilişkisine değinmiştim. Şimdi konuyu biraz daha açacağım. Seçim ve yönetim ile ekonomik sistemin ilişkisine değineceğim.
Öncelikle demokrasi nedir kısaca bir tanıyalım. Kitabi tanım şudur :
"Siyasal denetimin doğrudan doğruya halkın ya da düzenli aralıklarla halkın özgürce seçtiği temsilcilerin elinde bulunduğu, toplumsal ve ekonomik durumu ne olursa olsun tüm yurttaşların eşit sayıldığı yönetim biçimi."
Siyasal denetim denilen şey ülkeyi yöneten kimseleri seçme ya da denetleme yetkisinden bahsediliyor. Yani Cumhurbaşkanı ya da başkan milletvekilleri ya da senatörler belediye başkanları ya da valiler belediye meclisi üyeleri ve muhtarlar. Tüm bu kimseler sandıklarda halk tarafından seçiliyor.
Peki Halkın önüne koyulan adayları kim belirliyor. Demokrasilerde halkın önüne bir sandık ve seçenek konur. Halkta eğer önemserse ve oy vermek isterse birini seçer. Peki seçenekleri kim belirliyor ? Bu soru burada kalsın şimdilik. Biraz düşünelim üstüne.
Demokrasinin bazı sorunları ;
- Sapık , hırsız , katil ya da cahil demeden herkesin oy hakkı olması
- Sandığa gitme yani seçime katılım oranlarının gelişmiş demokrasi denilen ülkelerde % 50 dahi olmaması yani insanların sandığa gitmemesi
- Fakir insanların aday olamaması kampanya yürütecek parası olmaması
- Parasal olarak güçlü olanın medya ve insanların çıkarları gereği yardımı ile kazanma ihtimalinin yüksek olması
- Seçim kampanyaları konusunda tecrübenin artması ile halkı yönlendirme tecrübesi ile gelenin gitmemesi
Tüm bunlar basiretsiz ve iş bilmez yöneticilerin seçilmesi anlamına geliyor. Gelişmiş olarak nitelendiren ülkelerde bu yöneticilerin olası aşırılıklarına karşın toplumun geleneklerini temsil eden krallar ve kraliçeler bulunur. Her ne kadar sembolik olsa da resmi olarak güçleri olmasa da gayri resmi olarak toplumun kimyasına aykırı durumlara karşı bir sigorta görevi görürler.
Bazı örnekler vermek gerekirse ; İngiltere, Norveç, İsveç, Danimarka, İspanya da hanedanlık devam etmektedir.
(Not:Hanedanlığın olmadığı ülkelerde de yöneticiler tam iktidar olamazlar. Orada kraliyet ailesinin görevini üstlenen daha karanlık bazı grup ya da gruplar vardır. Biz Türkiye'de buna derin devlet diyoruz. Genel olarak müesses nizam olarak bilinir. Kurulu düzen gibi bir manaya gelir. Ama esas görevleri (!) gelip geçici gördükleri siyasi seçilmişlere karşı ülkenin kendince belirledikleri uzun vadeli çıkarlarını korumaktır. Bunun için medyayı, istihbarat örgütünü ve mahkemeleri etkin kullanmak zorundadırlar. Fakat bu araçlar işe yaramazsa daha keskin sonuçlar gelebilir. Suikast ,Darbe gibi araçlar kullabilirler. Keneddy , Adnan Menderes örnek olarak verilebilir. Çoğunlukla uluslararası çalışırlar. Üst akıl denilen kendilerini uluslardan ve halklardan üstün bir yere konumlandırmış kapitalist sistemin ağa babaları olan çok zengin ve her satıştan,üretimden haraç alan bir takım gruplarla her daim sıkı ilişkileri vardır. )
Fakat bu sigorta görevi sadece aşırı uçları engeller ama yavaş yavaş bozulmaya karşı etkin bir görev alamazlar. Demokrasi yalnızca yönetimsel olarak değil sosyal olarak bireylerin birbiri ile ilişkilerin de de tahribat yaratır.
Para kazanmak ve daha fazla tüketmek daha fazlasına sahip olmak kapitalist sistemde övülen teşvik edilen bir şeydir. Açgözlü olmak neredeyse bir erdem olarak öne sürülür. 1980'lerde ciddi bir sansasyon getiren bir konuşmada aynen şöyle deniyordu ;
"Açgözlülük iyidir. Açgözlülük Amerika'yı ayakta tutar."
1980'lerde bu sözler o kadar da çok tepki çekmedi. Aslında insanların zihninde sürekli yankılanan bir sözün edepsizce dile getirilişiydi. Çünkü kapitalizm tam olarak bunun üzerine inşa edilmişti. Bireyin faydasını maksimize etmesi aynı zamanda toplumun faydasını maksimize edecektir denilmişti. Tabi bu fayda maksimizesi ekonomik olarak. Şimdilerde açgözlülük eskisi kadar revaçta değilse de bunun nedeni ahlaki ya da insani olarak yanlış olması değil. Sürdürülebilir olmadığını gördüler. Açgözlülük kontrol altına alınmalı dediler. Tabi yine de büyük oyuncular açgözlülüklerini gizlemiyor ki en son mortgage krizi yine bu açgözlülükten oldu.
Peki bunun demokrasi ile ilişkisi nedir ? Aslında çok basit. Nasıl ekonomik olarak başarılı olmak hiç bir ahlaki, insani kural dinlemeden saldırmakla eşdeğer tutuluyorsa politik arenada da kazanmak için her şey mübah. En kötü olanlar en kötü olabilenlerin kazandığı bir rekabet ortamıdır siyaset arenası.
İnsanların açgözlülüğüne fırsat veren iki sistem; biri serbest piyasa yani kapitalizm bir diğeri seçim yarışı yani demokrasi!!
Başka bir yol daha var ! Daha insani Daha medeni Daha iyi...
Kaydol:
Yorumlar (Atom)
Küçük İşletme Büyük Ekonomi - Sosyal Sermaye 4 Herkesin işçi olduğu bir toplumda sosyal ilişkiler giderek azalır. Ticaret insanlar ar...
-
Hür Teşebbüs Sistemi Kapitalizmin yılmaz savunucusu Amerika'nın yıllarca kapitalizmi tanımlamak için kullandığı kelimeler. Hür ...
-
7 yıl Önce Dolar Kurunu Öngören Ekonomist Malum bu günlerde herkes pür dikkat Dolar/ TL kurunu takip ediyor. Doların "inanılmaz...








